MATEMATİK HAYATIN İÇİNDE

06.11.2013 19:59

Matematik hayatın içindedir. Matematiksel düşünme bilgiyi analiz etme, bilgiyi kullanma, özgürce fikirler üretip değerlendirme yapabilmektir. Çocuğunuzun bunu öğrenmesi hayatta heralanda başarılı olmasına yarcımcı olur. Siz de çocuklarınıza matematiği değil matematiksel düşünmeyi öğretin.”

 

Bu hafta katıldığım VI. Uluslararası Eğitim Kongresinin bu seneki konusu “3-12 yaş çocuklarında matematiksel düşünme eğitimi” üzerineydi.

 

Kongrede Kent State University' den Prof.Dr. Genenieve DAVIS ve Prof. Dr. Trish KOONTZ  “çocuklarda matematiksel düşünmeyi nasıl öğretebiliriz” konusu üzerinde yaptıkları çalışmalarını sundular ve  workshopla bunun uygulamasını katılımcılarla gösterdiler.  Fakat  çevrimi yapan  arkadaş bazı noktaları anlatamadı ve anlatılanların  özünü  ingilizce bilmeyen dinleyiciler kaçırdı.

 

Prof. Dr. Davis ve Prof. Dr. Koontz savundukları  düşüncelerin özünü bir eğitimci olarak sizinle paylaşmak istedim. Anne, babalara, özellikle öğretmenlere çok faydalı olacak konu başlıklarını birkaç şey de ben katarak özetlemek istiyorum. 

 

Öncelikle “matematiksel düşünme” nedir bunu açıklamak istiyorum. Prof. Dr. Davis ve Prof. Dr. Koontz göre matematiksel düşünme “ bir problem üzerinde bağımsızca, farklı şekilerde çözüm yolları bulaya çalışma”.  Eğer çocuk bu beceriyi erken yaşlarda kazanırsa, gerek eğitim hayatında, gerekse iş hayatında karşısına çıkan engelleri aşmada daha başarlı olacaktır.

 

 

  

Matematik Günlük Hayatın İçinde

 

Matematik hayatın her alanında. Sabah matematikle uyanıp matematikle kalkıyoruz. Herşeyi matematiksel düşünceyle planlıyoruz. Bir kere düşünün günlük hayatta  sayıları ne kadar sık kullanıyoruz: “ 3' de buluşalım, 2 tane çikolata al,...” Matematiksel düşünce toplama çıkarma gibi aritmatik şeyler değil, tam tersine “ düşünme üzerine düşünme, inceleme, analiz etme, soyutlaştırma, somutlaştırma, farklı çözüm yolları bulma”. Matematik hayatın bir parçası.  Bu nedenle  her an her yerde çocuğunuza matematik öğretebilirsiniz.

 

 

 

 

 

Çocukların Düşünmeleri İçin Açık Uçlu Sorular Sorun

 

 Çocuklar bir problemle karşılaşınca  önce ben yapamam deselerde  İstersen bir düşün “ sence nasıl olabilir?” gibi sorularla önce dikkatini o konu üzerinde toplamasına fırsat tanıyın. Profesör, yaptıkları bir çalışmada anaokulunda  çocuklara  sormuş “ 6 tane kurabiyen var, arkadaşına  nasıl paylaştırırdın?”. Çocuk önce adil davranmış “ 3 ona 3 bana” demiş. Peki başka nasıl paylaştırabilirdin” diye sormuş, 4 bana 2 ona; “Başka”,  “6 bana ona sıfır”; “ Başka” , “ kurabiyenin bir tanesini bölmüş, “yarım ona 5.5 bana” demiş. Bu cevap  onu çok şaşırtmış. Çocuklara fırsat verildiğinde yani başka çözüm yollarının olabileceği mesajı verilince, çocuk  farklı yollarla, kendi geliştirdiği yollarla problemi çözebiliyor. Bu nedenle çocukların problem üzerinde açık uçlu sorularla düşünmesine izin verin. “ Başka” nasıl çözebilirdik. “ Sen ne yapardın” gibi açık uçlu sorularla çocukların özgürce düşünmesine fırsat verilir.

 

 

Çocuklar Başkalarının Düşüncelerini Kopyalamak Yerine Kendi Düşüncelerini Geliştirsinler !

 

Özellikle Profesörlerin söylediği şuydu; çocuklar eğer başkaların düşüncesini, çözüm yolunu ezberlerse, kendisi hiçbir problemi çözemez. Bu nedenle önce kendisi düşününsün, çözüm yollarını arasın. Bir problemin sadece bir çözüm yolu olmadığını bilsin, kendi yöntemini geliştirsin. Problemi onun yerine çözmeyin. Ona nasıl çözebileceğini öğretin. Böylece sezgisel ve yaratıcı düşünmesini geliştirmiş olursunuz.

 

 

Derse Oyun ve Eğlence Katın

 

Matematik derslerin sevilmemesinin nedeni matematik derslerin klasik anlayışla öğretilmeye çalışılmasıdır. Profesörlerin workshop sırasında ders anlatma teknikleri size biraz ilginç gelebilir. Biz öğrenci olduk ve onlar öğretmen. Bize geometriyi nasıl öğreteceğimizi gösterdirler.  Bizim sınıflardaki gibi klasik “Şekiller şunlardır, üçgen, kare...” gibi değil, oyunlarla öğretiyorlardı. Öncelikle derse açık uçlu sorularla başlayarak, eski bildikleri üzerinden giderek onların ilgisini çekecek sorulardan yola çıkıyorlardı. Oyunları hep görseldi ve kavramlar olabildiğince somutlaştırılmıştı. Düşünün bu workshop srasında biz yetişkin katılımcılar bile çok eğlendik. Böyle  materyaller, oyunlar Türkiye'de  hazırlansa çcocukların en sevdiği dersin matematik olacağından eminim.

 

 

Çocukların Düşüncelerini  Birbirleriyle  Paylaşmasına İzin Verin

 

Profesörlerin oyun ve  görsel materyaller  hazırlamasının altındaki diğer neden ise çocukların sosyal paylaşımlarıydı. Onlara göre çocuklar birbirleriyle paylaşarak, konuşarak daha iyi öğreniyor ve bu öğrenmeleri kalıcı oluyordu. Bu nedenle öğretmenlerin daha fazla proje çalışmalarına yer vermesinin faydalı ve etkili olacağını savunuyorlar.

 

 

Dili Kullanın

 

Çocuklara sayıları sadece rakam olarak değil kelime olarak yazarakta  öğretmek gerekiyor. Çocuklar birbirleriyle konuşurken dili kullanıyor ve öğrenmelerini pekiştiriyorlar.

 

 

Çocukların Yeni Öğrendikleri Konuları Tekrarlamasına İzin Verin

 

Yapılan  araştırmalar yeni bir kelimenin günde 12 defa 30 gün boyunca tekrarlanmasıyla öğrendiğini göstermiş. Çocuklarla yeni öğretiğiniz şeyleri tekrarlayın. Bir kaç defa anlatıp geçildiğinde öğrenmesi pekişmeyecektir.

                                                                                                                                   

 

 

 Ortaöğretim Öğrencilerinin de Çocuk Olduğunu Unutmayın

 

Geometri öğretme workshop'una katılan bir matematik öğretmeninin bana söylediği bir sözü sizlerle paylaşmak istiyorum. Öğretmen  “biz anaokulu öğretmenlerine gülüyorduk böyle şeylerle uğraşıyorlar diye, halimize bak”  Bunu söyleyen öğretmen çok tecrübeli bir matematik öğretmeniydi ve Profesörlerin hazırladığı meteryaller ve oyunlar ona çok komik ve garip gelmişti. İlginçtir ki  kendiside oyunlar sırasında çok eğlenmişti.

 

Türkiye'de oyunun çocuğun dünyasındaki yeri henüz anlaşılmamış. Çocuk deyince akıllara 3-6 yaş anaokulu çağı çocuklar geliyor. Çocuk ilkokul çağına geçince “ artık büyüdün bırak oyuncaklarla oynamayı dersine çalış” diyoruz.  Birden bire  çocuğun dünyası değişiyor, bir kaç ay önce oyuncaklarıyla mutlu şekilde oynayan çocuk okuma- yazma  ve sayıları öğren diyen öğretmeni ve ailesi arasında kalıyor.

 

Ne yazık ki  biz oyunun sadece anaokulunda oynandığını ilkokulun ise sorumluk gerektiren, akademik çalışamaların yapıldığı yer olarak görüyoruz. Oysa ilkokul çağındaki çocuklar da çocuk! Ve bu çocukların oyun oynamaya, eğlenmeye, eğlenerek öğrenmeye ihtiyacı var. İngilteredeki ilkokullarda gözlem yapma şansım oldu. Orda çocukların ilkokul sınıfları anasınıfı gibi ve dersler oyun gibiydi. Çocukların çocuk olduğunu unutmamanız gerekir. Hatta biz yetişkinlerin  bile oyuna ihtiyacı var: workshop sırasında oyunlara katılmaktan çok eğlendik, kendimizi gerçek öğrenci gibi hissettik.

 

Çocuklar (anaokulu-ilkokul-ortaokul-lise) eğlenerek öğrendiğinde öğrenmeleri kalıcı oluyor ve okuldan soğumuyorlar. Burada en önemli görev öğretmenlere düşüyor. Öğretmenler konu anlatımlarında  yaratıcı drama etkinliklerinden, kendi yaratıcılığıyla geliştirdikleri oyunlarla dersi zenginleştirmeli.

 

 

Böylece çocuklar çocuk olduklarını hisseder, okula severek giderler. Öğretmen öğretmenin zevkini, öğrenci öğrenmenin gurununu yaşar. Aileler çocukların derslerindeki başarısından mutlu olur ve çocuğuna evde ders çalış diye baskı uygulamaz.